Translate

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Meis Adası ( Megisti - Kastellorizo - Καστελλόριζο )

Meis adası Kaş' ın hemen karşısındadır. O kadar yakındır ki Kaş' tan adayı gördüğünüzde Yunan adası olduğuna inanamazsınız. Bayram tatilimizi adada geçirmeye karar verdik Alexandra Pansiyona 2 gecelik rezervasyon yaptık.

Bloglarda yaptığım araştırmalarda Ada bir saatte gezilir, çok sakin yapacak pek bir şey yok gibi yazılar okudum gidene kadar iyi mi ettik konaklamalı gidiyoruz diye hep düşündüm. Çok iyi etmişiz adayı bir saatte gezmeyi bırakın biz 2 gece konakladık dolu dolu 3 gün geçirdik dönerken yinede doyamadığımızı anladık. Tabi bunda son gün katıldığımız festivalinde etkisi çok büyük. Normalde 2 veya 3 gece yeterli olabilir.

Meis' e nasıl gidilir?
Meis' e Kaş' tan Meis Express ve Meis Ferry Lines firmalarının feribotları ile gidiliyor. Gidiş dönüş kişi başı 25 Euro + 15,00 TL. Her iki firmanın feribotları aynı saatlerde hareket ediyor sabah Kaş' tan kalkış 10:00 akşam üstü dönüş 16:00' dır (Haftada 2 gün akşam turlarıda düzenleniyor) . Yaklaşık yarım saatte Ada' ya varıyoruz.

Hareket saatinden yarım saat önce pasaportlarımızı acentaya teslim ediyoruz çıkış işlemlerimizi yapıyorlar feribota binerken pasaportlarımızı çıkış damgası basılmış şekilde geri veriyorlar. Ada' ya geçtiğimizde memur pasaport kontrolü yapıyor pasaportlarımızı kaptana bırakıyoruz günü birlikte olduğunda pasaportlar kaptanda kalıyor biz konaklayacağımız için 1 saat sonra kaptanımız bizi aradı pasaportlarımızı giriş damgaları ve vize ( bizim vizemiz yoktu ) basılmış şekilde geri teslim etti. Ada' dan ayrılacağımız gün öğle saatlerinde pasaportlarımızı kaptana geri götürdük çıkış işlemlerini yapmaları için Kaş' a geldikten yarım saat sonra acentadan veya emniyetten pasaportlarımızı teslim alabiliyoruz.

Vize işlemleri
Yeşil pasaport ve Schengen vizesi olanların başvuru yapmasına gerek yok. Onun haricinde kolaylaştırılmış adalar vizesi alınıyor. Vize işlemlerinin takibini Meis Express ve Meis Ferry firmaları yapıyor.

Gerekli evraklar
Pasaportun aslı, (ben fotoğraflı sayfasının fotokopisini göndermek istedim pasaportun aslını göndermemekte epey direttim ama firma kabul etmedi göndermek zorunda kaldım )
2 adet vesikalık fotoğraf,
Gidiş/ dönüş feribot bileti,
Konaklamalı ise otel rezervasyon konfirmesi,
Kimlik fotokopisi,
Adres, telefon, meslek bilgileri
vize işlem bedeli 35 Euro + 25 Euro hizmet bedeli


Meis' te gezilecek yerler
Bizim adada olduğumuz dönemde tüm tarihi yerler restore ediliyordu, içlerine giremesekte yinede gidip gezdik fotoğraflarda gittiğimiz yerleri tek tek paylaşıyorum.

Mavi Mağara
Sahilden Mavi mağaraya gitmek için zodiac bot tercih ettik mağaranın girişi epey dar en rahat bu botlar giriyor dediler, dikkat etmeniz gereken bir konu daha deniz suyu saat 11:00' den sonra yükseliyor mağaraya bot ile girilemiyor yani günübirlikçiler pek mağaraya giremiyor, dönüş günümüzde tanıştığımız günübirlikçi anlattığına göre mağaraya girmişler çıkışta su yükselmiş kolunu çizmiş tekne mağara girişinde durduktan sonra yüzerekte girilebilir. Biz Kaptan Yorgo ile gittik Türkçe biliyor esprili ve samimi :) Fotoğraflardan anlaşıldığı gibi güzel bir mağara, ben mağaraya mavinin dansı adını koydum. Mağaradan sonra Ada' ya dönmeden St. George plajına gittik tüm gün burada takıldık


St. George
Burası küçük bir Ada' cık küçükte bir Şapeli var buradada restorasyon çalışmaları vardı ama buraya girip fotoğraf çekebildim :) Burayı Huriye adında bir Türk ve eşi Çiko işletiyor, Huriye enerjisi epey yüksek ve çalışkan bir kız Kaş'tan gelin gelmiş Ada' ya evlilik hikayeleri dikkat çekici internetten Hurigül ve Çiko diye aratırsanız hikayelerini bulursunuz.

Şezlong kişi başı 3 Euro. Denize merdivenlerden giriyorsunuz denizin rengi çok güzel ve tertemiz ilerleyen saatlerde biraz rüzgar çıktı biz üst tarafa çıkıp birşeyler yiyip içtik akşam üstü Kaptan Yorgo'yu aradık bizi almaya geldi.

Mavi Mağara ve St. George plajına kişi başı 10 Euro ödedik 15 Euro' dan kapı açıyor bir çoğu bizim tesadüf oldu meğer pazarlık yapmak gerekiyormuş :)

Meis' te ne yenir


Meis' te denize girilecek yerler
Denize Ada' nın her yerinden girebilirsiniz şezlong isterseniz uç tarafta bulunan otelin plajı varmış biz orayı tercih etmeyip sol uçta caminin orada bir plaj var şezlong ücretsiz ve Ada' nın tüm şezlongları çok rahat sadece yiyip içtiğinizin ödemesini yapıyorsunuz. Denize merdivenden ve ya atlayarak giriliyor deniz sığ değil temiz ve serinletici biz ilk gün sabahtan akşama kadar burada takıldık


Meiste konaklama

İlk defa gidiyorsanız rezervasyonunuzu en güvenilir olacak şekilde booking.com üzerinden yapmanızda fayda var. Biz Alexandre Pansiyonda kaldık 60 - 70 yaş civarında olan Yorgo ve eşi Alexandre işletiyor. Bu pansiyon çok rahat ve temizdi ayrıca konum olarak her yere çok yakın bir konumda

19 Temmuz Su Festivali
19 Temmuzda geleneksel su festivali yapılıyormuş öğrendiğimize göre Ada' nın Italyanlardan kurtuluşunu kutluyorlar. Sakin Ada halkının ne kadar çılgın olduğunu son gün öğrendik yediden yetmişe bütün ada su savaşı yapıyor. Biz bilmiyorduk plaja gitmek için çıktık ve savaşın ortasında ıslatıldık öyle böyle değil kova kova sularla ilk önce yaşlı amcaların dahi çıldırmış olduğunu düşündüm :) sonra öğrendik ki festivalmiş :) bu festival tüm gün sürüyor köy meydanında ızgaralar yakılıyor bedava sınırsız yiyecek ve alkollü içecek tüm gün sürüyor. Bu çılgın festivale katılmanızı tavsiye ederim.








































20 Temmuz 2015 Pazartesi

Yenipazar ( Aydın )

Nazilli Aydın yolu üzerinde bir kaç km içerde bulunan Aydın ilçesi olan Yenipazar Pidesi ile meşhurdur. Eşim' in anne tarafı Aydınlı olduğu için bende eşim sayesinde tanıştım bu lezzetli pidelerle daha önce meşhur olduğundan haberim bile yoktu :)

Yeni pazara sadece pide yemek için uğradığımız dan dolayı gezme fırsatım olmadı gördüğüm kadarı ile gezilecek pek bir yerde yoktu zaten ama aşağıda bulunan Yenipazar belediyesine ait sitede bilgiler mevcut Müzesi bile varmış incelemek isterseniz www.yenipazar.bel.tr sayfa üzerinden daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz

Biz yine Pideye gelelim pideler fotoğraf sırasında olduğu gibi sıra sıra geliyor biz 4 kişi için 3 kişilik pide söyledik buna rağmen yeterince doyduk

Peynirli

Yumurtalı
                 
Ortaya gelen güveç
     
Kıymalı
               
Son olarak tahinli

16 Haziran 2015 Salı

Masal diyarı Şirince

Biz Selçuk Efes dönüşü uğradık Şirinceye karnımızı doyurup şarapların tadına bakacaktık. Meryem Ana evi ve Efes antik kenti gezisi dönüşünde mutlaka uğramalısınız. Yolu virajlı olmasına rağmen yaklaşık 15-20 dakika sürüyor.

Vee Şirince Masallar diyarı diyorum ayrı bir havası var insanı büyülüyor, ben ilk defa gittim. Eşimle muhabet ediyorduk birden bir viraj aldık ve evleri görünce ikimizde sustuk karşımızda fotoğraflarda gördüğümüz Şirince Evleri vardı fakat daha etkileyiciydi. Çok küçük bir köy ben burada oturamazdım ama keşke dedim babaannem veya anneannem bu köyde yaşıyor olsaydı çocukluğumu bu köyde geçirebilseydim, taş sokaklarda arkadaşlarımla koşturduğum bir çocukluk yaşasaydım, şimdi geldiğimde şu muhteşem konak evlerin birinden baksaydım köy meydanına insan bunları düşünmeden edemiyor açıkçası ben hayal kurmayı seven bir insan olduğum için köyde bol bol hayalli vakit geçirdim.

Köy meydanında hediyelik eşyalara bakıp farkında olmadan epeyce bir yokuş çıkmışız St. John Kilisesine gittik fakat restore edildiği için giremedik, Rum evlerinin dar sokaklardan mis gibi ekmek kokuları içinde yürümeye devam ettik ve yemek için güzel manzaralı bir yere oturduk biz gözleme, mantı ve meze sipariş ettik çok lezetliydi menü seçimimiz biraz saçmaydı ama havasından mıdır bilinmez hepsini yedik :) yemek yediğimiz yerin hemen yanında toprak köy fırını vardı içinde mis kokulu köy ekmekleri hemen aldık yaklaşık 2 saat sıcaklığını kaybetmedi bu ekmekler ve 1 hafta bayatlamadı.

Daha sonra yeniden köy meydanına geze geze indik biraz alışveriş yapıp birazda şarap tattık burada yarım saat içinde muhteşem şarapların tadına bakarken hafif çakır keyif olabilirsiniz. Şaraplarımızı alıp Şirinceden ayrıldık.

Karadut ve böğürtlen şarabı almıştık, evimize gelen tüm misafirlerimize iktam ettik :) misafirlerimiz ve biz çok beğendik özellikle karadut şarabını kesinlikle tavsiye ederim.


12 Haziran 2015 Cuma

Meryem Ana Evi

Hafta sonu Aydından günü birlik Selçuk turu yapmaya karar verdik turumuza Meryem Ana' nın Evi ile başladık. Ben en son 2000 li yılların başında gitmiştim, o döneme göre daha bakımlı buldum.

Meryem Ana' nın evine giderken Efes Antik kentinden geçiyoruz. Araba ile virajlı bir yoldan çıkıyoruz ( Efes üst kapıdan doğa yürüyüşü ile 1 saatte gidildiği söyleniyor ) Yol üzerinde büyük bir Meryem Ana Heykeli, bizi Meryem Ana' ya biraz daha yaklaştırdığını hissettiriyor.


Gişelerden içeri giriyoruz müze kart malesef geçerli değil giriş ücreti yabancı turistler 20,00 TL, Türkler 5,00 TL, Öğrenci ücretsiz, otopark 10,00 TL' dir. Kutsal bölge olduğu için bu ücretler bağış adı altında Selçuk Belediyesi tarafından alınıyor.

Otoparktan yürümeye başlıyoruz girişte cafe&restoran karşısında Meryem Ana' yı simgeleyen hediyelik eşyaların satıldığı dükkan bulunmaktadır.

Yolumuza devam ediyoruz aşağıda fotoğrafta bulunan bölümün yanından geçiyoruz burası nedir bilemiyorum

Meryem Ana' nın bronz heykeli bir kez daha bizi karşılıyor

Evin hemen yanında bulunan bu bölümde sanırım nikah kıyılıyor

Ve işte Meryem Ana evinin girişi

İçerde fotoğraf çekmek yasak olduğu için malesef fotoğraf çekemedim, girişte sağ tarafta baş örtüleri bulunuyor dileyen bayanlar baş örtüsü takıyor. İçerde muhteşem bir huzur ve sükunet var sağlı sollu sandalyelerde sanırım kutsal kitaplarını okuyan hac görevlerini yerine getiren kişiler vardı.

Girişte bulunan bu fotoğraf hakkında hiç bir bilgim olmadığı için fotoğrafını çektim, döndüğümde merak edip Anna Katharina Emmerick kimdir diye araştırdığımda inanılmaz bir hikaye ile karşılaştım bu hikayeyi aşağıda paylaşacağım.

Evin içinde Meryem Ana heykeli ve büyük bir çerçevede resmi vardı, bir kaç yerde bağış kutularında mumlar bulunuyordu buradan mum alıp evin çıkışında bulunan şapelde mumlar yakılıyor.

Evin bahçesinden alt tarafa iniyoruz yanlış hatırlamıyorsam 3 ayrı musluk vardı, doğal kaynak suyundan bir çok kişi su içiyor yüzünü gözünü yıkıyor ve şişelerine su dolduruyor. Bizde suyumuzu içtik hemen sağında bulunan dilek duvarına dileğimizi yazıp bağladık.

Mervem Ana Evi ve bahçesi yeşillikler içinde çok huzurlu bir o kadar da mistik

Buradan sonraki rotamız Efes Antik kenti ve yaklaşık 15 km olan Şirince Köyü' dür.

Ve şimdi Anna Katharina Ammerick kimdir ( www.meryemana.info adresinden alıntıdır, Meryem Ana Evi ile ilgili daha fazla bilgi için adresi ziyaret etmenizi tavsiye ederim. )

MERYEM ANA EVİ'NİN TARİHÇESİ
Meryem Ana’ya ilişkin modern tarih, XIX. yüzyılın ilk yarısında, Ren’in Alman Kıyıları’nda, Vestfalya’nın bir kasabasında, Dülmen yöresinden bir köylü kadın olan Anna Katharina Emmerick’in (1174-1824) hasta yatağında başlar. O, şifa bulunamayan bir hastalığa yakalanmış, ıstırap içinde on iki yıldır yatalaktır. Fakat Mesih İsa’nın ve Meryem’in hayatı hakkında sahip olduğu özel görümler sayesinde teselli bulmuştur.


Bu görümlerin uzaması, hastanın asla tanıyamayacağı kişileri, yerleri ve olayları olağanüstü ayrıntılı bir şekilde bildirmesi, kamuoyunun ve birkaç entelektüelin merakını çekmiş, ilgi ve hayranlık uyandırmıştır. Bunların arasında, Clemens Brentano isimli alman romantizm akımı şairi, 1818’e doğru Emmerick’in "sekreteri" olarak Dülmen’e yerleşir.
Gün geçtikçe, Emmerick’in söylediklerini, Mesih Isa ve Meryem Ana’nın hayatı hakkındakiler de dâhil olmak üzere not etmiştir. Topladığı materyali gözden geçirirken, Brentano bunları yayınlamayı düşünür ve 1835 yılında "Rabbimiz Mesih İsa’nın Çilesi" adlı bir kitap yazar. Onun ölümünden sonra da (1842) "Anna Katharina Emmerick’in görümlerine göre Meryem’in Hayatı" basılır.
Bu kitabın sondan bir önceki bölümünde şöyle yazılıdır: “İsa’nın göğe yükselmesinden sonra Meryem, üç yıl Sion’da (Kudüs), üç yıl Beytanya’da ve dokuz yıl da Efes’te yaşadı. Sen Jean, Yahudilerin Lazarus ve kız kardeşini denizde terk etmelerinden sonra O’nu buraya getirmiştir. Meryem, tam Efes’te değil; az civarında, bazı dostlarının yerleşmiş olduğu yerde oturuyordu. Evi, bir dağın tepesinde, Kudüs’ten gelen yolun solunda, Efes’ten 3,5 mil uzakta bulunmaktaydı. Bu kentin güneyinden, bir takım dar patikalar, yabani bitki örtüsü kaplı bir dağın tepesine ulaştırır. Zirveye doğru engebeli bir yayla vardır. Burası da bitki örtüsü ile kaplıdır ve yaklaşık yarım mil genişliğindedir. Meryem Ana’nın ikametgâhı işte burada kurulmuştur. Söz konusu bölge oldukça ıssızdır, şirin ve bereketli tepeler ile süslenmiş, küçük toprak aralıklarında mağaralar görülebilir; düzenli ama el değmemiş tepeleri, piramit biçiminde, gölgeli ve düzgün gövdeli seyrek ağaçlarıyla güzeldir.

Aziz Yuhanna (Jean) Meryem’i oraya götürdüğü zaman - O’nun için bir ev de hazırlatmıştı - bölgede, birtakım Hristiyan aileler ve dindar kadınlar yaşamaktaydı. Yarısı, ağaç yapılarıyla eve dönüştürülmüş mağaralarda, yarısı da çadırlarda yaşıyorlardı.
Bu insanlar, büyük zulüm ve kıyımdan önce, yukarılara çekilmişlerdi. Aralarında birkaç yüz metre mesafe olan mağaraları mesken tutarak, doğal oyukları sığınak seçerek, ama son derece ıssız edilmiş yerleri ikamet olarak kullanmışlardı. Sadece Meryem’in evi taştan yapılmıştı. Evin arkasındaki keçiyolundan dağa tırmanılıyordu. Kayalık zirveden, adalarla bezenmiş denizi ve Efes’i görmek mümkündü. Bu ıssız ve ıssız yer, birkaç mil uzaklıktaki Efes’ten daha yakındı.


MERYEM ANA EVİ’NİN TEKRAR KEŞFEDİLMESİNİN HİKÂYESİ (1891)
Meryem Ana’nın evinin tekrar bulunuşu, bir manastırın kayıtlarında anlatılan olaya bağlıdır. Bir gün İzmir Fransız Hastanesi’nde “Meryem’in Hayatı” adlı kitabın yukarıda sözü edilen bölümü, topluca okunurken, Efes’teki eve dair ayrıntılar, aynı yerde görev yapan Karitas Kızları’nın müdiresi Rahibe Maria de Mandat Grancey’in dikkatini çeker. İzmir Sacre Cocur Koleji’ııde öğretmenlik yapan ve ayin yönetmek için hastaneye gelen Lazaı isl l’edeı Jung ve Peder Poulin’den söz konusu “Vahiylerin” doğru olup olmadığını araştırmalarım ister.

Peder Puolin, o günlerde olup bitenleri kayıtsızca ve biraz da eğlenerek anlatmaktadır: “1890 Kasım’ınm ortasına doğru, İzmir’deki bazı din adamlarının eline “Anna Katharina Emmerick’in vahiylerine göre Meryem’in Hayatı" isimli bir kitap geçti. Başlangıçta din adamları söz konusu vahiylerin hiç de lehinde değillerdi. Ama cildi okuyup bitirdiklerinde bu kısa, saf, duygulu hikâyenin olağanüstü yalınlığına hayran olarak, şaşkınlık içinde kaldılar. Bu fantezinin gerçekliğini bulmak konusunda karar aldılar. Kitabın son iki bölümünde Emmerick, Meryem Ana’nın bir süre için, Efes civarında Sen Jean tarafından hazırlanmış bir evde oturduğunu söylüyor ve evi, yeri, manzarayı, yerleşim durumunu, mesafeleri en ince ayrıntılarıyla anlatıyordu.

Dolayısıyla da, herkeste bütün bu beyanların gerçekliğini bizzat görme arzusu doğdu ve oraya gitmeye karar verdiler. Bu açıklamaların doğru olup olmadığını ortaya çıkarmak için yapılacak tek şey bu idi. Ekibin başına en ateşli muhalif olan Peder Jung çağrıldı. O da yanına kendisi gibi 1870 savaşlarından dönmüş olan ve Emmerick’in vahiylerine kuşkuyla bakan başka bir din adamını aldı. Bagajların taşınması için de yardımcı olarak bir demiryolu görevlisini buldu. Emmerick’in açıklamalarının asılsız olduğu iddiasıyla zavallı bir hayalperestin hayal kurmasından kaynaklanan bu sorunu kesin surette çözmek için dağı incelemeye karar vererek ynl.ı koyuldular. Halbuki...

Aziz Yusuf’a adanmış, Azize Martha Bayramı’na denk gelen 29 Temmuz 1891 Çarşamba günü bu küçük grup, elde pusula, kitabın işaret ettiği yöne doğru ilerledi ve dağ ile karşılaştı. Araştırmacılar sabah saat 11’e doğru bir açık alana vardılar. Orada gayretler içinde tütünle uğraşan birkaç kadın gördüler. Eğer başka koşullar altında olsalardı bu yükseklikteki bir tarlada çalışanları görmek dikkatlerini çekebilirdi. Oysa bunlar yorgunluktan ve güneşten perişan olmuş ve bitmiş bir halde hep bir ağızdan “Su... Su...” diye bağırdılar. Kadınlar “Suyumuz hiç kalmadı. Ama manastıra inerseniz bulursunuz” cevabını verdiler. On dakikalık bir uzaklıkta bulunan küçük bir ormanı elleriyle işaret ettiler. Kafile derhal o yöne doğru hareket etti.

Devam eden araştırmacılar, su kaynağının yanı başında, ağaçlar altında yarı saklı bir evin, daha doğrusu bir kilisenin kalıntılarını görünce hayretlerini ifade etmekten kendilerini alamadılar.  Düşünceleri hemen Emmerick’in kitabına yöneldi. Açık alan, kalıntılar, zirvedeki kayalar, arkada dağ, önde deniz...

“Aradığımız ev gerçekten bu muydu?” diye düşündüler. Heyecan doruktaydı ve emin olmak gerekiyordu. Emmerick diyordu ki: “Evin bulunduğu dağın tepesinden, bir yandan Efes’in bir bölümü ve diğer yandan da daha yakında bulunan deniz görünür”. Yorgunluklarını, sıcağı ve susuzluğu unutan kafile, derhal yamaca tırmanıp tepeye ulaştı. İşte orada, sağda Ayasuluk (Selçuk), Panayır Dağı ve Efes’i nal şeklinde çevreleyen ova, solda deniz ve çok yakında Sisam Adası görünüyordu. Artık hiç şüphe yoktu.

Kafilede büyük bir sevinç patlak verdi. Ancak, hiç kimse bütün bunların böylesine birbirine uygunluğunun rastlantısal olabileceği düşüncesiyle kendini salıvermedi. İhtiyat, yargıları bildirmeden ve özellikle de başkalarına açıklamadan önce bütün ayrıntıları derinlemesine incelemeyi gerektiriyordu.

İki gün boyunca, herkesin bulunamayacağına inandığı şeyi keşfettiklerini bilerek ve bundan defalarca emin olmak için evi, çevredeki doğal yapıyı ve evin konumunu itinayla incelediler. Dosta ve düşmana bu keşfin sonucunu iletmek amacıyla, komite İzmir’e döndü.

On beş gün sonra, 13 Ağustos’ta ilk çalışmayı denetlemek üzere aynı yere doğru ikinci bir grup yola çıktı. Daha önceden elde edilmiş sonuçlar doğrulanmakla kalmadı; bunun yanı sıra Temmuz’daki araştırmalar sırasında kâşiflerin gözünden acele ile kaçmış ama, Emmerick’in vahiylerinin lehine bazı ayrıntılar da ortaya çıktı.

Bundan sonra 19-23 Ağustos tarihleri arasında üçüncü bir keşif gezisi sırasında grup başı olan Peder Jung’un yanı sıra, dört ya da beş kişi daha vardı. Orada bir hafta kaldılar. İlginç olabilecek her şeyi, eksiksiz ve doğru olarak inceleyip ölçtüler, resmini çizdiler, fotoğrafını çektiler.

İzmir’e döndüklerinde haritalar, şemalar ve fotoğraflar getirdiler. Ama en önemlisi de, araştırmaya gerek kalmayacak şekilde Emmerick’in anlattıklarını bulmuş olmanın eminliğine sahiptiler. ie edilmiş olanı Elde edilmiş olanı doğrulamak üzere devreye bu esnada dini yetkililer Sp'ulamak üzere girdi.

1 Aralık 1892’de İzmir (ve Efes) Episkoposu Mons. Andrea Timoni, kendisine nakledilenleri bizzat yerinde değerlendirme arzusuyla, aralarında din adamlarının da bulunduğu grubu ile birlikte Bülbül Dağı’na çıktı. Böylece gördüğü evle Emmerick’in tanımlamaları arasındaki benzerliği bizzat kontrol etme olanağı buldu. Şaşkın ve hayran bir halde hemen resmi bir belge hazırladı. Bu belgede; “Olayı Hristiyan dünyasına açıklama vakti gelmiştir. Meryem’in Efes’te yaşadığı süre boyunca ikamet ettiği evin, gerçekten o ev olup olmadığı değerlendirmesini bizzat sizler yapacaksınız” diye yazıyordu.